Basitleştirirken Zorlaştırmak
Bilgisayarlar hayatımıza girdiğinden beri arayüzleri ile daha haşır neşir hale geldik tabi ama asıl 2007’de iPhone’un hayatımıza girişi ile bu durum başka bir boyut kazandı. Artık her işimizi telefonlarımızdan (düşününce telefon kelimesi bile artık sadece bir ağız alışkanlığı; mobil cihaz daha uygun geliyor ama tabi onu da söylemesi ayrı efor istiyor) yapabilirken, bunun ile birlikte bir UI -user interface – Türkçe adıyla “arayüz” patlaması yaşadık, yaşıyoruz.
Yeni bir ürün tasarlarken dijital bir arayüz yerleştirmek “her derde deva” gibi bir algı oluştu ki bu da aslında çoğu durumda karmaşıklığa neden oluyor. Buzdolabının soğukluğuna bakarken dışardaki havanın kaç derece olduğunu bilmemiz gerekiyor mu gerçekten? Veya yemek tariflerine buzdolabınızın üzerindeki dokunmatik ekrandan bakmak gerçekçi mi? Yoksa sizin arabanızın içindeki ekrandan Facebook veya Twitter’a ulaşma gibi bir opsiyon yok mu? O zaman arabanız eskimiş olabilir mi?
Yeni bir ürün tasarlarken, ürünü tasarlayanın aklındakinin “Bunu nasıl tasarlarsam daha çok özellik koyabilirim?” sorusundan ziyade “Bunu nasıl tasarlarsam kullanıcının problemlerini daha iyi bir şekilde çözebilirim?” olması gerekiyor. Sadece arayüz ile ilgili bir durum da değil aslında. Daha çok özellik demek, kullanıcıyı daha fazla şey öğrenme gereksimine itmek demek. Buzdolabı üzerindeki arayüz örneğine dönecek olursak, kullanıcılara arayüzdeki fonksiyonları anlatan bir de el kitabı vermeniz gerekir. Peki el kitabına gereksinimi olan bir ürün gerçekten iyi tasarlanmış mıdır? Bu sorunun cevabı her zaman “HAYIR”dır.
Günümüzde tasarlanan bir çok ürünü düşündüğümüzde gerçek olan şu ki ürünlerin bir çoğundaki bir çok fonksiyonu bir çok kişi bilmiyor. Bazıları elindeki ürünün bir fonksiyonundan haberdar olmadığı gibi, bazıları bilse bile uğraşıp o fonksiyonun nasıl kullanıldığını öğrenmeye bile gereksinim duymuyor, çünkü ihtiyacı yok! Bir buzdolabı sahibinin buzdolabından beklentisi, içine konulan yemekleri soğutması ve yemekleri olabildiğince uzun bir süre onları taze tutabilmesi; derece kavramından konuları birbirine bağlayıp dışarıdaki hava derecesini göstermesi değil.
Bu durum aslında ürün geliştiricilerinin yeni bir ürün tasarlarken giderek artan varsayımlar üzerinden tasarıma başladığını bizlere gösteriyor. Teknoloji endüstrisi bu varsayımları herhangi bir insanın yetişebileceğinden çok daha hızlı bir şekilde ortaya atarak yapıyor. Peki niye tüm bu teknoloji birlikte, daha iyi bir uyum içerisinde çalışmıyor? Neden bazı uygulamalarda filtrenin nasıl çalıştığını bilirken, diğer bir uygulamada fitre yapısını baştan çözmemiz gerekiyor? Neden her bir websitesi veya uygulama için ayrı ayrı yüzlerce şifre hatırlamak zorundayız? Bu “akıllı” dediğimiz cihazlar gerçekten daha mı akıllı yoksa geliştikçe düzenimizi daha da mı karmaşıklaştırıyor?
Ocak sonunda düzenlenen CES veya herhangi başka bir teknoloji fuarında olabilecek teknolojileri görmek tabiiki güzel ve heyecan verici ama günlük hayatımızda kullandığımız bir çok teknoloji zaten yeterince karışık. Bu durumda yeni bir ürünle tanışırken soracağımız soruların çok daha basit olması gerekir: Bu ürün nasıl çalışıyor? Nasıl kuruluyor? Yeni bir hesap ve şifre oluşturmam gerekiyor mu? Güvenli mi? Sahip olduğum diğer ürünler ile uyumlu bir şekilde çalışıyor mu?