tingspiration #9
Kuantum Bilgisayarı Savaşları
Bildiğimiz klasik bilgisayarlar elektrik akımıyla çalışırlar ve bit sistemi (0 veya 1) üzerine kuruludurlar. Kuantum bilgisayarlar ise 0 ve 1’lerin farklı kombinasyonlarını alabilen kübit sistemine dayanır ve elektrik akımına bağlı değillerdir; elektron, proton gibi atom altı parçacıkların özelliklerine dayanan kuantum mekaniğini kullanırlar.
IBM’in Summit adında 2 basketbol sahası büyüklüğünde bir kuantum bilgisayarı bulunuyor ve bu alana ciddi yatırımlar yaptığı biliniyordu. Ancak geçtiğimiz ekim ayında Google, Sycamore adında kuantum bilgisayarı ile “Kuantum Üstünlüğü”ne (bir kuantum bilgisayarının klasik bilgisayarlar tarafından çözemeyeceği bir problemi çözdüğü anda gerçekleşir) ulaştığını duyurdu, böylece açıklamaya göre klasik bilgisayarların 10 bin yılda çözebileceği problemler 200 saniyede çözülebilecekti. Ancak IBM, bunun şimdilik mümkün olmadığını, normal bilgisayarların Google’in benchmark olarak aldığı bu problemleri 2,5 günde zaten çözebileceği cevabını vermişti.
Kuantum bilgisayarlar dünyasındaki bu sıcak atışmalar sürerken Amazon ise kullanıcıları çok daha farklı bir hizmet ile buluşturacak. Amazon Web Servisi (AWS) geçen hafta, Braket adında kendi kuantum hesaplama servisini tanıttı. AWS’nin bir kuantum araştırma laboratuarı bulunuyordu, ancak bu sefer AWS kendi kuantum bilgisayarını kurmak yerine kuantum bilgisayar sektöründen D-Wave, IonQ ve Rigetti firmalarıyla iş birliği yaparak sistemlerini cloud’da kullanılabilir hale getiriyor.
Braket ile yazılımcılar kendi kuantum algoritmaları ve uygulamalarını oluşturup simülasyonlarını test edebilecek. Yorumlar bu iş birliğinin herkes için kazançlı olacağını gösteriyor. Böylece AWS kuantum bilgisayar kurmaya çalışmanın maliyetine maruz kalmıyor, iş ortakları ulaşması zor olan bir kullanıcı kitlesi ile bir araya geliyor, diğer yandan yazılımcılar ve araştırmacılar bu araçların tümüne tek bir arayüz üzerinden erişerek kendileri için en iyi olanı bulmaları kolaylaşıyor. Rigetti Computing’in kurucusu ve CEO’su Chad Rigetti kendileri için durumu şu şekilde özetliyor: “AWS ile işbirliği yaparak, sistemlerimiz için daha geniş bir pazara erişim sağlayabildik ve böylece zaten gelişmekte olan endüstrinin büyümesini hızlandırmaya yardımcı olacağız.”.
Kaynaklar: https://www.cbinsights.com/research/report/quantum-computing/ – https://techcrunch.com/2019/12/02/aws-launches-braket-its-quantum-computing-service/
Kahve Atıklarından Araba Parçalarına
Demleme sonrası kahve çekirdeği posası genelde çöpe gider, ancak McDonald’s ve Ford yeni işbirliği ile kahve atıklarına farklı bir yaklaşım getiriyor.
Plastik ve diğer katkı maddeleri ile karıştırılıp ısıtıldığında, kahve çekirdeği çeşitli şekiller alabilen formda bir yapıya sahip olabiliyor, Competitive Green Technologies’in yardımıyla Ford, bu kompoziti iç otomobil parçaları ve kaputların altında kullanmayı planlıyor. Böylece, kahveden yeni otomobil parçaları %20 daha hafif olacak (yakıt verimliliği için daha iyi) ve şirkete parçaların üretimi sırasında %25’e varan enerji tasarrufu sağlayacak. Ayrıca kahve atığı kompoziti ısıya da daha iyi dayanabiliyor.
Kahve atığı kompozitinden üretilecek ilk parçalar, tavan ışığı yuvaları olacak ve her biri yaklaşık 300.000 çekirdek atığından üretilecek. 2018’de fast food devi yalnızca Amerika’da yaklaşık 822 milyon bardak kahve sattı. Her iki şirket de, McDonald’s’ın artıklarını kullanarak, sürdürülebilirlik üzerinde birlikte çalışmanın yeni yollarını keşfetmeye devam etmeyi planlıyor.
Kaynak: https://www.cnbc.com/2019/12/04/ford-is-making-car-partswith-waste-from-mcdonalds-coffee-beans.html
Henry VIII’i kim yazdı?
1850’de James Spedding adında bir edebiyat araştırmacısı, John Fletcher’ın oyunlarıyla Shakespeare’in Henry VIII’deki pasajları arasında dikkate değer bir benzerlik olduğunu fark etti ve oyunda işbirliği yapmış olabilecekleri söyledi. Fakat oyunun tam olarak Shakespeare ve Fletcher arasında nasıl bölündüğü tarihçiler arasında hep bir tartışma konusu oldu.
Prag Bilimler Akademisinden Petr Plecháč makine öğrenmesini kullanarak bu tartışmaya bir son vermiş gibi görünüyor. Geliştirdiği teknik ile ilk önce Shakespeare’in Henry VIII ile aynı anda yazılmış diğer oyunları kullanarak yazım tarzını tanımak için algoritmayı eğitiyor, sonra da John Fletcher’ın aynı zamanlarda yazdığı çalışmaları için aynısını yapıyor. Daha sonra algoritma, yazım stilinin en sık kullanılan kelimelerini ve ritmik örüntülerini öğrendiğinde, hiç görmediği metinlerde stili tanıyabilir hale geliyor. Son olarak algoritma Henry VIII’de serbestçe gezinerek “Rolling Window Tekniği” ile Plecháč algoritmanın, metnin yazarına karar vermesini istiyor.
Sonuçlar ise ilginç, Spedding’ın analiziyle makinenin analizi, Fletcher’ın oyunun neredeyse yarısını yazdığı konusunda hemfikir. Makine öğrenmesinin dokunduğu alanlar her geçen gün genişliyor, bu çalışmayla Plecháč, geçmişi daha iyi anlamak adına bilgisayarların tarihi araştırmalara nasıl fayda sağlayabileceğini gösteriyor.